Velayet Davalarındaki Uygulamalara Anayasa Mahkemesinin Bakışı
Anayasa Mahkemesi velayet hakkına dair başvuruları genellikle aile hayatına saygı hakkı bağlamında ele almaktadır. Bu nedenle de derece mahkemeleri tarafından izlenen usulü denetlemekte ve özellikle mahkemelerin kişisel ilişki kurulmasına ve velayete ilişkin mevzuat hükümlerini yorumlayıp uygularken Anayasanın 20. ve 41. Maddelerinde belirtilen güvenceleri gözetip gözetmediğini inceler.
- Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiği – Yeniden Yargılama Yapılması Gerektiği
Anayasa Mahkemesine yapılan 2017/35776 numaralı başvuruda; eski eşinin çocuğunun velayetini almak ve boşanma davasında kararlaştırılan taşınır ve taşınmaz mallarının devrini engellemek amacıyla tehdit etmeye ve baskı kurmaya başladığını ve kendisini darp ettiğini; bu baskı ve tehdit sonucu velayetin değiştirilmesi davasını kabul etmek, malların paylaşımıyla ilgili olarak da protokol yapmak zorunda kaldığını; daha sonra velayetin değiştirilmesi için dava açtığını, eski eşi hakkında yaralama ve tehdit eylemlerinden dolayı suç duyurusunda bulunduğunu ve ceza soruşturması açıldığını, ayrıca eşi hakkında uzaklaştırma kararı verildiğini belirtmiştir. Velayetin değiştirilmesi için baskı, tehdit ve yaralamaya maruz kaldığının açık olmasına ve uzman raporunda küçük çocuğun velayetinin kendisine verilmesi yönünde görüş belirtilmesine rağmen velayet davalarının kesin hüküm oluşturmayacağı gözetilmeden, tanıkları dinlenmeden İstanbul Anadolu 12. Aile Mahkemesi tarafından velayetin değiştirilmesine ilişkin kararın 25/8/2016 tarihinde kesinleştiği, başvurucunun iddia ettiği tehdit olayının anılan velayetin değiştirilmesi davasından önceki bir tarihte gerçekleştiği hususları gözetildiğinde başvurucunun yargılamanın iadesi davası açması gerektiği gerekçesiyle velayetin değiştirilmesi talebin reddedildiğini; bu nedenlerle Anayasa'nın ailenin korunması ve çocuk haklarına ilişkin düzenlemelerine aykırı davranıldığını belirterek aile hayatına saygı ile adil yargılanma haklarının hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Anayasa Mahkemesince yapılan değerlendirmede ise; Velayet davalarında asıl amacın tarafların iddiaları ile mevcut deliller değerlendirmek suretiyle çocuğun üstün yararına olanın belirlenmesi olduğu; bu bağlamda yargılama süreci bir bütün halinde değerlendirildiğinde; ‘Velayetin değiştirilmesini sağlamak amacıyla başvurucunun baskı altına alındığı ve şiddet gördüğü yönündeki yargıya yansıyan ve velayet davasını etkileyebilecek nitelikteki iddialarla ilgili bir inceleme yapılmadığı, çocuğun içinde bulunduğu koşullar tam olarak ortaya konulmak suretiyle çocuğun sağlığı ve gelişimi açısından üstün yararına olanın tespit edilmediği hususları gözetildiğinde, yargı makamlarının aile hayatına saygı hakkına ilişkin Anayasa'da belirtilen güvenceleri ve çocuğun üstün yararı ilkesini gözeten özenli bir yargılama yaptıkları söylenemez’ denilerek Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ve kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul Anadolu 14. Aile Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
- Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edilmediği – Delil Takdirinde Hata Olmadığı
Anayasa Mahkemesine yapılan 2016/7425numaralı başvuruda; uzman raporlarında küçük çocuğun velayetinin kendisine verilmesi yönünde görüş belirtilmesine rağmen yurt dışında yaşayan ve ne iş yaptığı, nasıl bir hayat sürdüğü belli olmayan babasına velayetinin verildiğini, bu suretle çocuğunun faklı bir dil ve kültür içinde yaşamak zorunda bırakıldığını, bu durumunun çocuk haklarına da aykırı olduğunu; çocuğunun babası tarafından yurt dışına götürülmesi hâlinde maddi gücü olmadığı için yurt dışına çıkamayacağını ve çocuk ile ilişki kuramayacağını, babaya erkek olması nedeniyle imtiyaz tanındığını, Türkçe eğitim hakkının çocuğunun elinden alındığını; bu nedenlerle Anayasa'nın ailenin korunması ve çocuk haklarına ilişkin düzenlemelerine aykırı davranıldığını, eşitlik ilkesinin, kişinin maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirme hakkı ile eğitim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Başvuru konusu olayda Mahkeme tarafından gerekçeli kararda, babanın her iki çocuğun velayetini talep etmesine karşılıkbaşvurucunun sadece yanında kalan çocuğun velayetini istemesinin bir sonucu olarak kardeşlerin ayrı kalmasının sakıncaları ile başvurucunun yanında kalan çocuğun babasını ve ablasını özlediği, onlarla kalmak istediğine dair beyanına önem atfedildiği anlaşılmaktadır. Ayrıca koşulları değerlendirilen babanın iyi bir baba olmadığına ilişkin herhangi bir delil bulunmadığı, kardeşlerin ayrı kalmasını gerektirecek bir durumun mevcut olmadığı hususlarının vurgulandığı görülmüştür. Mahkemece tarafların hukuki menfaatleri arasında bir dengeleme yapıldığı ve çocukların üstün yararı dikkate alınmak suretiyle velayet ve kişisel ilişki tesisi konularında karar verildiği kanaatine ulaşılmıştır.Bu durumda yargısal makamlarca takdir edilen gerekçelerin ayrıntılı şekilde ortaya konulduğu, gerekçelerin aile hayatına saygı hakkı bağlamında ilgili ve yeterli olduğu anlaşılmaktadır. Kararlarda yer verilen tespit ve gerekçe itibarıyla aile hayatına saygı hakkı yönünden yargısal makamların takdir yetkilerinin sınırının aşılmadığı, dolayısıyla aile hayatına saygı hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun reddine karar verilmiştir.