DİNDARLAR NİÇİN BİRBİRLERİNİ ANLAMIYORLAR?

Mekke döneminde Müslümanlar, Hıristiyan ve Yahudiler ile tanıştılar. Hepsinin karşı cephesi, putperest olan müşriklerdi. Müslümanlar, Yahudi ve Hıristiyanlar, her şeye gücü yeten Allah inancı ile beraber, ahrete, helal ve harama ve vahye inanıyorlardı. Vahye, helal ve harama özellikle ahrete inanmayan müşriklerden çok farklıydılar. Bu dönemde Mekke’deki Yahudi ve Hıristiyanların kutsal kitapları vardı ve kendi kitaplarını okuyorlardı. Müslümanlar da bu kutsal kitaplara saygı duyuyorlardı.

Müslümanlar Mekke’den Medine’ye göç edince, Hz. Muhammed bu eşitlik üzerine Medine Anayasası’nı yazdı ve her üç kesim de yani Müslüman, Hıristiyan ve Yahudiler bu Anayasa’yı imzaladı.  Sonradan Medine’deki Yahudi ve Hıristiyanlar, Müslümanlara hıyanet edip Mekke müşrikleri ile gizli ittifak kurdular ve İslam dinini yıkmak istediler. Hâlbuki üç dinin de kaynakları aynı idi ve hepsi kutsal kitaptı, bu yapılan yanlışlar üzerine Maide 50. ayet indi.

Bütün semavi dinlerde ilim ve araştırma yapmak ve düşünceye önem vermek, sonsuz Allah’a inanmak, evrensel olmak esastır ve cehalete karşıdırlar. Bir hadiste peygamberimiz Ehli kitabın kitapları sağlam olarak ellerinde var olduğu halde ehli kitapta ilim yok olduğu gibi, kısa bir zaman sonra Kuran sağlam olarak ümmetimin elinde durduğu halde onlardan da ilim kalkacaktır, diye buyurmuştur. Bugün aynı durumu yaşıyoruz, elimizde Kuran sağlam olarak olmasına rağmen dinini dünyaya, makam ve paraya satan ve dünyevileşmek hırsı ile Kuran yanlış yorumlanmaya başlandı ilim ve anlayış kalktı.

Hicri 200 yıllarına gelindiğinde ehli hadis, metinleri yorumlamayı yasak etti. Yorum ve tevil ilmi yasaklandı, çok çeşitli uydurma rivayetler İslam içine girdi bozulma başladı. Bunun için ehli kitap, müşrik sayıldı. Mekke ve Medine’ye sokulmaz oldular. Bugün de bu yanlış kural aynen uygulanıyor. Hâlbuki Hz. Ömer zamanında değil ehli kitap, İranlı askeri, mali ve mülki adamlar Medine’ye geliyor, Hz. Ömer’in kuracağı devletin yerleşmesi için ona yardım ediyorlardı. Bu bilgi İslamî tarih kitaplarında geçiyor ve herkesçe de biliniyor. Hicri 300’lü yıllara gelindiğinde Ortaçağın cehalet karanlığı İslam dünyasını da sardı. Kutsal kitaplar konusunda o kadar çok rivayet ve farklı yorumlar ortaya çıktı ki o kutsal kitap adeta iğrenilen bir malzeme haline getirildi. Sonra bazı İslam düşünürleri kutsal kitaplarda yapılan tahrif yani bozulmalar onların aslında değil de tercümelerindedir dediler. Çünkü o kitapların dili Arapça gibi günlük konuşma dili olmadığından çok çeşitli dillere tercümelerden dolayı çok farklı yorumlar ve hatalar meydana geldi. Bugün Kuran’ın binlerce tercümesi olmasına rağmen hiç biri diğerine uymaz, birbirinden çok farklı yorumlar vardır. İşte diğer kutsal kitaplardaki farklılıklar da bu şekilde çeviri hatalarıdır. Bu üç kutsal dinin mensupları baş başa verip dinsizliğe karşı mücadele edeceğine birbirlerine karşı mücadele ediyorlar. Hatadan dönmek fazilettir. Dünya barışı için dindarlar birbirini anlamalılar.

OSMAN KOYUNCU 0535.760.48.39. VAKFIKEBİR TRABZON