DİNDE SEMBOLİZMİN ÖNEMİ

Bugün olduğu gibi, tarihte ve dinlerde semboller, insan hayatının ayrılmaz bir parçası olmuştur. Baharın iş mevsiminde, baba çocuklarına, “Güneşin gözü veya yüzü göründü şimdi iş vaktidir” derse, burada gerçek yüzden veya gözden bahsedilmediği açıktır.

Dinlerde zikredilen gaybî ve küçük bir olay, çok geniş küllü kuralların uçlarıdır. Yani geçerliliği her an olan ve her zaman ibret alınması gerekli olaylardır. Yalnız tarihte yaşanmış ve o zamanda kalmış, bugün geçerliliği olmayan olaylar değildirler. Kur’ân, veya genel manada dinî metinler üzerinde araştırma yapmak isteyen ilim adamları, dinlerin geldiği toplumların o zamanın kültürlerini ve yaşadıkları o döneme ait bazı semboller ve işaretlerin manasını bilmezlerse yapacakları açıklama ve yorumlar noksan kalır. Yoksa o zamandaki olayları, tarihte kalmış, bugün geçerliliği olmayan birer kıssa olarak değerlendirmek yanlıştır. Çünkü milletlerin yaşadıkları dönemlerde, kendilerine göre şekilleri, harfleri veya tabiattaki yıldız, ay ve güneş gibi nesneleri kendilerine göre birer işaret olarak kullanmışlar.

1912 yılında Müslüman olan Fransız filozof Rene Guenon, “Semboller hangi kültürü ve dini temsil ediyorsa o sembolü, zaman, mekân ve insan üçgeninde değerlendirmelidir” der. Semboller, o zamanın insanlarının kültürlerini, doğrudan veya dolaylı olarak etkilemiş ve kutsallığın bir parçası kabul edilmiştir. Semboller, soyut manaların somut ifadelerinin kültürel kodlarıdır. Meselâ, hilâl kelimesi ile Allah kelimesinin ebced sayı değerleri eşittir. Bunun için hilâl, İslâm dininin sembolüdür. 

Sembolizm ile soyut (hayal gibi) bilgiler somutlaştırılarak (gözle görünür hâlde) anlatılmasıdır. Rüyada aslan ecelin sembolü, kuyunun derinliği hayatın sembol, balık nefsin sembolü olduğu gibi. Dinler, genelde doğu toplumlarına geldi, filozofların çoğu da batıdan çıktı. Bu durum gösteriyor ki doğu toplumları genelde hisleri ile batı toplumları ise akılları ile hareket ederler. Hisleri ile hareket edenler genelde soyut düşünemezler, olayların somutlaşarak gözle görünür hâle gelmesini isterler. Hak, adalet, hürriyet ve demokrasi gibi düşünceler aslı, kökenleri dinler tarafından doğudan çıkmasına rağmen, toplumlara mal edilmesi filozoflar eli ile Batıda olmuştur. Onun için doğuda, hürriyet ve özgürlük gibi kavramları savunanlar azdır. Çünkü hürriyet soyut bir kavramdır, doğulu bu kavramı bina, yol, köprü gibi somut olarak görmek istiyor, bunun için hürriyet gibi kavramları anlayamıyorlar.

Genelde putperestler doğudan, ateistler ise batıdan çıkmıştır. Adam, tapacağı bir şey arıyor, Allah’ın sonsuz delillerini ilmen bilemediğinden ve sonsuz soyut Allah’ı kavrayamadığından, somutlaşmış taşlara ilâh nazarı ile bakıyor. Allah’ı anlatılırken “Şems-i Ezelî” tabiri kullanılır. Güneşe tapanlar, ilk başta güneşi sembol olarak kabul etmişlerdi, Allah’ın büyüklüğünü ve azametini güneş misali ile algılamışlardı. Zamanla teşbihler ilmin elinden cehlin eline düşünce gerçek manasını yitirdi, güneş ilah olarak kabul edildi.

0SMAN KOYUNCU 0535.760. 48.39. VAKFIKEBİR TRABZON