HAKİMİN DELİLLERE TEMASININ ÖNEMİ

Anayasa Mahkemesi daha önceki birtakım kararlarında kısmen kabul ettiği ama Erdal Sonduk kararı ile “doğrudan doğruyalık” ilkesi konusunda İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi(İHAM) içtihadını tam olarak benimsediğini ilk defa bu karar ile göstermiştir.

“Doğrudan doğruyalık” ilkesi; davanın açılmasından hüküm verilinceye kadarki delil toplama evrelerinin, kararı verecek olan hâkim veya hakimlerin denetiminde ve gözetiminde gerçekleşmesini, yargılama yapan ile hüküm veren hâkim veya hakimlerin aynı olmasını gerektirmektedir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun ilgili maddesinde de bu hususa atıf yapılmıştır. Maddeye göre hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilecek ve bu deliller, hâkimin vicdani kanaatiyle serbestçe takdir edilecektir.

Anayasa Mahkemesine göre “Doğrudan doğruyalık” ilkesi özellikle ceza yargılamasında adil ve etkili bir ceza kovuşturması yapılması suretiyle maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasını amaçlamaktadır (AYM, E.2018/11, K.2018/86).

Anayasa Mahkemesinin ilk olmakla birlikte İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin“doğrudan doğruyalık” ilkesine ilişkin çok sayıda kararı bulunmaktadır. İHAM, hakkaniyete uygun bir ceza yargılamasının en önemli unsurlarından birinin, sanığa, hükmü verecek olan hâkimin veya heyetin huzurunda tanıklarla yüzleşme olanağının tanınması olduğunu belirtmektedir. İHAM’a göre “Doğrudan doğruyalık” ilkesinin önemi; hâkimin, tanıkların davranışları ve güvenilirliği konusundaki gözlemlerinin sanık bakımından ciddi sonuçlar doğurabilmesinden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, ceza yargılamasındaki esas kural; önemli bir tanığın dinlenilmesinden sonra mahkemenin kompozisyonunda değişiklik olması ve tanığın güvenilirliği konusunda itirazların ileri sürülmesi durumunda, söz konusu tanığın yeniden dinlenilmesi gerektiği yönündedir.

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesinin bu konuya ilişkin başlıca kararlarından çıkan temel ilkeler şöyledir:

- Yargılama sırasında mahkeme heyeti tamamen değiştiğinde, yani delillere doğrudan temas eden hakimlerden hiçbiri karar aşamasında bulunmadığında, yargılama bir bütün olarak adilolmaktan çıkmaktadır.

- Mahkeme heyetinde kısmi değişiklik olduğunda, heyete sonradan dahil olan hakimler önemli delillere doğrudan temas edebilmelidir. Tanık beyanları bakımından, beyanların güvenilirliği ve doğruluğu hakkında kuşkular ve itirazlar bulunduğunda, tanıklar yeniden dinlenilmelidir.

- Tanık beyanlarının güvenilirliği konusunda herhangi bir kuşku bulunmadığında, heyete sonradan katılan hakimlerin beyanları ve duruşma tutanaklarını inceleme olanağına sahip olması adilyargılanma hakkı bakımından yeterli bir tedbirdir.

- Delillere doğrudan temas eden bir mahkemenin suçsuz bulduğu bir sanığın, delillere doğrudan temas etmeyen bir mahkeme tarafından suçlu bulunması yargılamayı hakkaniyete aykırı hale getirmektedir.

- Sanığın suçsuzluğu veya suçluluğu hakkında karar veren bir mercinin delillere doğrudan temas etmesinin sağlanması devletin adil yargılanma hakkından kaynaklanan bir yükümlülüğüdür. Sanığın açıkça bu yönde bir talepte bulunmaması, devleti bu yükümlülükten muaf tutmamaktadır.

15.11.2024 tarihli ResmîGazete ’de yayımlanan Erdal Sonduk kararına konu olayda; başvurucu hakkında yağma, tefecilik, tehdit, hakaret ve bedelsiz senedi kullanma suçlarını işlediğinden bahisle açılan ceza davası on celse sürmüş, yargılama boyunca mahkeme heyeti birçok kez değişmiştir. Mahkûmiyet hükmünü veren heyetin başkanı ve bir üyesi tanıkların dinlendiği celselere katılmamış, yalnızca bir üye beyanları başvurucunun mahkumiyetinde önemli rol oynayan tanıkların dinlendiği celsede bulunmuştur.

Anayasa Mahkemesi; yaptığı değerlendirmede, tanıkların dinlenildiği celselere katılan hakimlerle başvurucu hakkında mahkumiyet kararı veren heyeti oluşturan hakimlerin çoğunluğunun farklı olduğunu, tanıkların dinlenildiği celselere, hükmü veren mahkeme heyetinden sadece bir hakimin katıldığını, tanıkların dinlendiği celselere katılmayan hakimlerin, dinlenmeleri sırasında gözlemleyemedikleri tanıkların güvenilirliği konusunda bizzat fikir sahibi olamadıklarını ve karar veren heyeti oluşturan üyelerin çoğunluğunun isnat konusu olay hakkında tutanaklar üzerinden kanaat edindiğini ve tutanaklarla sınırlı bir sonuca vardıklarını; beyanları mahkumiyet hükmüne büyük oranda esas teşkil eden tanıkların dinlendiği celselere katılmayan Mahkeme Heyetince katılan tanıklarının beyanlarına üstünlük tanındığını, ancak bu yapılırken tanıklar beyanda bulunurken yapılacak gözlemler sonucunda elde edilebilecek izlenimlere de yer verildiğini, bu izlenimlerin sadece tutanakların okunması suretiyle elde edilmesinin “doğrudan doğruyalık” ilkesi ile bağdaşmayacağını belirterek hakimlerin yer ve yetki güvencesini içeren ve coğrafi teminat olarak da bilinen yargı güvencesinin getirilmesi gerekliliğini, bu şekilde davayı gören ve duruşmayı yapan, dolayısıyla delillerle temas eden hakimlerin davaları bitirip karar vermelerinin mümkün olabileceği düşüncesini desteklemiştir.