KADIN YADA ERKEK İNSAN OLMAKTIR GERÇEK

Cumhuriyetimizin kurucusu ve önderimiz Mustafa Kemal Atatürk bir konuşmasında, ‘Bir toplum, cinslerden yalnız birinin yüzyılımızın gerektirdiklerini elde etmesiyle yetinirse, o toplum yarı yarıya zayıflamış olur. Bizim toplumumuzun uğradığı başarısızlıkların sebebi, kadınlarımıza karşı ihmal ve kusurdur.’ Demiştir. Bu anlayış ve ilke doğrultusunda kadın – erkek eşitliğini sağlamak için yapılan yeni düzenlemeleri açıklamaya devam ediyoruz. Diğer düzenlemeler şunlardır:

Yoksulluk Nafakası İsteme Hakkı (TMK m.175)

Türk Medenî Kanunu’nda yoksulluk nafakası isteme hakkı, eşitlik kuralı gereği hem erkeğe hem de kadına aynı şartlarla tanınmıştır. Eski Medenî Kanunun 144’üncü maddesine göre erkeğin kadından yoksulluk nafakası isteyebilmesi için kadının hâli refahta bulunması gerekmekteydi. Türk Medenî Kanunu’nun 175’inci maddesi bu ayrımı kaldırmıştır. Buna göre boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında nafaka isteyebilir.

Konutun Seçimi, Birliğin Yönetimi ve Giderlere Katılma (TMK m.186)

Önceki Medeni Kanun’un 152. madde hükmüne göre oturulacak evi seçme hakkı kocaya aitti ve bu aynı zamanda kocanın görevi kabul edilmekteydi. Evi oturulur hale getirmek ve bunun için gerekli eşyayı sağlamak da kocaya aitti. Kadının bütün bir yaşam boyu kocasıyla birlikte oturacağı evin seçiminde ona söz hakkı verilmemiştir.

TMK m. 186/1. fıkra düzenlemesi ile eşlerin beraberce oturacakları ortak konutu seçmeleri ilkesi getirilmiştir. Böylelikle konutun seçiminde kadına göre üstün konuma getirilmiş bulunan kocanın tek başına konutu seçmesi imkânı ortadan kaldırılmıştır. Eşlerin birlikte konut seçmeleri mümkün olmazsa, TMK m. 195’e göre eşlerden biri veya her ikisi, uyuşmazlığın giderilmesi için mahkemeye başvurabilir; çünkü oturulacak olan aile konutunun seçimi önemli bir konu olup bu konudaki uyuşmazlık TMK m. 195 kapsamına girmelidir. Eşlerin seçeceği konutun, bağımsız bir konut olması da gerekir; çünkü eşlerden biri, diğer eşi kendi anne ve babasıyla oturmaya zorlayamayacaktır.  

TMK m. 186/2. fıkra düzenlemesi ile aile birliği eşlerin beraberce yöneteceğini belirterek evli kadını, evlilik birliğinin yönetiminde kocayla aynı seviyeye getirmiş ve böylece ona bu konuda hak tanımaktan başka evlilik birliğinin yönetimi konusunda yükümlülük getirmiştir. Evlilik birliğinin yönetimine kadın ya da kocanın katılmaması veya katılımlarının engellenmesi durumlarında TMK m. 195’e göre mahkemeye başvurularak evlilik birliğini koruyucu tedbirlerin alınması imkânı vardır.

TMK m.186/3. Fıkrasına göre, eşler evlilik birliğinin giderlerine güçleri oranında katılacaklardır. Evlilik birliğinin giderlerine katılma açısından temel ölçüt eşlerin ödeme güçleri ve finansal olanaklarıdır. Birlik ihtiyaçları kavramı kişisel kapsamı itibariyle tüm ailenin ihtiyaçlarını kapsar. Eşlerin sahip oldukları ve aileye hizmet eden malvarlığı değerleri için yaptıkları harcamalar, sağlık harcamaları ve sosyal güvenlik harcamaları da birlik gideri kabul edilmelidir.Kanun koyucu, giderlere katılmada kıstas olarak eşlerin kişisel ve ekonomik durumlarını, isteklerini, yeteneklerini, gayretlerini ve hayat tarzlarını göz önünde tutmaktadır ve burada matematiksel bir değerlendirme yapmadan emekle veya kazançla katılmayı eşit değerde kabul etmiştir. Bu bağlamda, evlilik birliği içerisinde özellikle çalışmayan kadının birliğin giderlerine emeğiyle yaptığı katkı önemli hale gelmektedir. Çalışmayan kadın, ev işlerini görmek, çocukların bakımı ya da yürüttüğü meslek ve sanatın icrasında kocaya yardım etmek şeklinde evlilik birliğinin giderlerine emeğiyle katılabilir. Bu şekilde evli kadınların emeklerinin ilk defa Medeni Kanunumuzla değerlendirmeye alınarak kadının mağdur olmalarının önüne geçildiği vurgulanmıştır.

Ayrıca, evlilik birliğinin giderlerine katılmada kanun koyucu eşlerin güçleri oranında katılması ilkesini benimsediği için çok varlıklı olan eş giderlere daha fazla, az varlığı olan eş ise daha az katlanacaktır; yani eşlerin birlik giderlerine eşit olarak katlanması söz konusu değildir.

Toplumun bakış açısıyla kocanın evin reisi olduğu, her konuda son sözü söyleme hakkının ona ait bulunduğu ve evin geçimini sağlaması gereken tarafı oluşturduğu olgusu hiç değişmemiştir. Önceki Medeni Kanun’da olduğu gibi kadının görevinin kocaya yardım etmek olduğuna dair güçlü bir kabul ediş vardır.  

Evli Kadının Soyadı (TMK m.187)

Türk Medenî Kanunu’nun 187’nci maddesi şu şekildedir: “Kadın, evlenmekle kocasının soyadını alır; ancak evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabilir. Daha önce iki soyadı kullanan kadın ise bu haktan sadece bir soyadı için yararlanabilir”. Şeklindedir. Maddenin 1. Ve 2. cümlesi Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir. Gerekçe olarak; ‘Kadının evlendikten sonra kocasının soyadını almasının ailenin ortak bir soyadına sahip olmasını mümkün kılan tek seçenek olmadığı, eşlere içlerinden birinin soyadını veya bunun dışında bir adı ortak soyadı olarak belirleme imkânının tanınması ya da ortak soyadının eşlerin evlenmeden önceki soyadlarının birleşimden oluşacağının öngörülmesi de mümkün olabileceği, bu değerlendirmeler ışığında, evlenmeden önceki soyadının evlendikten sonra da tek başına kullanılması bağlamında kadın ve erkek arasında kuralla öngörülen farklı muamelenin eşitlik ilkesini ihlal ettiği’ değerlendirmesi yapılmıştır. İptal kararı sonrasında kadının evlenmekle kocasının soyadını alma zorunluluğuna ilişkin düzenlemesi eşitliğe uygun şekilde yeniden kaleme alınmalıdır.