Vakfıkebir Osman Tan Ortaokulu Rehber Öğretmeni Alper Mumcu, Milli Eğitim camiasında yaptığı başarılı çalışmalar ile dikkatleri üzerine çeken önemli bir eğitimci.  Başarılı çalışmaları ile herkesin taktirini toplayan Mumcu, gençlerin topluma faydalı olabilmeleri ve kötü alışkanlıklardan uzak kalabilmeleri adına çalışmalar ve seminerler vermeye devam ediyor. Mumcu bu doğrultuda Vakfıkebir MYO (Meslek Yüksek Okulu) Konferans Salonunda öğrencilere "Bağımlılık" Konulu Seminer verdi.

“BAĞIMLILIĞIN GELİŞİMİ”

Vakfıkebir Meslek Yüksekokul Müdürü Dr. Öğr. Üyesi Tolga Ergün’ün de hazır bulunduğu seminerde Rehber Öğretmeni Alper Mumcu yaptığı sunumda; Bağımlılık; bedensel, ruhsal, sosyal hayatınıza zarar veren bir eylemi yapmak için ya da bir maddeyi kullanmak için karşı konulmaz bir istek duymak olarak tanımlanabilir. Biz bugün kimyasal bir bağımlılıktan bahsedeceğiz. Mesela internet bağımlılığı eylemsel bir bağımlılıktır. Madde bağımlılığının en önemli nedenleri arasında medyatik normalleştirmeyi görebiliriz. Rol modellerin davranış ve tutumları bu normalleşmeye altyapı hazırlıyor. İkinci ve daha önemli neden iletişimin çok hızlı olması. Tedarikçilere çok daha kolay ve hızlı ulaşılabiliyor. ‘Ama herkes yapıyor’ fikri bir kez yerleştiğinde ve doğru bilinçlendirme olmadığı takdirde uyuşturucu ve genç arasındaki bariyer ortadan kalkmış oluyor. ‘Trend’ haline geliyor. Bağımlılık bir beyin hastalığıdır. Beynimizdeki ödül sisteminin bozulması ile biz söz konusu maddelere bağımlı hale gelebiliriz. Ödül nedir? İnsan beyni, hoşa giden ve tekrarlanması organizmaya hoşluk hissi veren davranışları kodlamak için dopamin adlı bir kimyasal madde salgılayarak, bu tip davranışları pekiştirme eğilimine sahiptir. Hoşumuza giden şeyler beynin belli bölümlerini uyararak dopamin salgılanmasına neden olur. Hayatta kalma üreme kendini geliştirme ile ilgili bir faaliyet yapınca beynimiz dopamin salgılar, bu ödül hormonu mesela güzel bir yemek yediğimizde, para kazandığımızda ve bunun gibi hoşa giden davranışları yaptığımızda salgılanarak bizi keyiflendirir, mutlu eder. Bu durum yaşamın içinde olan son derece doğal bir seyirdir. Mesela bir tatlı yediğimizde keyifleniriz, hoşumuza gider, dopamin salgılaması olur ama sürekli aynı şeyi yapmaya devam ettiğimizde, mesela aynı tatlıdan yemeye devam ettiğimizde beyin buna alışkın olduğu için bir sonraki seferde dopamin etkisi azalacaktır. Bu anlattığımda son derece normal ve yaşamsal bir durum. Bu durum bizim beynimizdeki ödül sisteminin basitçe işleyiş şeklidir. Ödül sistemi işte bu kimyasal maddeler ile uyarıldığı zaman bozulmakta bağımlılık başlamaktadır. Bu bozulma kullanılan maddeye beynin adapte olması ve her seferinde daha yüksek dopamin salgılanması için daha yüksek doza ihtiyaç duyulması şeklinde ilerleyen bir yıkıma götürür insanı… Çünkü bu kimyasal maddeler çok güçlü etkilere sahiptirler. Salgılattıkları dopamin,bir çikolata yediğinizde salgılanan dopaminin kat ve kat üstündedir.Beyniniz bu kadar yüksek dopamin ile uyarılmaktan hoşlanmaz.Beyin önlem alarak,dengelenmek için bu düzeyde bir uyarıcıya önlem alır.Bu şekilde madde kullanan kişi ilk kullandığında yaşadığı hisleri yaşayamaz. İşte biz buna tölerans gelişmesi diyoruz. Ya dozu artırır ya da daha tehlikeli bir maddeye geçiş yapar. Bulamadığında yoksunluğunu yaşar. Beyin ayrıca eskisi gibi doğal dopamininin üretmeyi de bırakır. Madde kullanan kişi hayatın içinde kendine keyif veren en doğal şeylerden bile keyif alamaz hale gelir. Kişi öyle bir noktaya gelir ki bırakın mutlu olmayı artık sadece normal hissedebilmek için bu zehirlerden içmeye kendini mecbur hissetmeye başlar. İşte madde bağımlılığı budur.

“MÜCADELE SİGARA İLE BAŞLAMALI”

Sigara insanı yavaş öldürür.Birilerinin içip hayatlarına sağlıklı şekilde devam ettiğini söylemesi sigarayı asla masum yapmaz.Sigaranın kansere neden olduğu kanıtlanmıştır zira..Bir maratona tek ayakkabı ile hazırlanan birisi belki o maratonda başarılı olabilir ama bu durum maratona tek ayakkabı ile hazırlanmanın hala bir sorun olduğu gerçeğini değiştirmez. Mücadele “ottur günahı yoktur” sözü ile başlamalıdır. Şunu unutmayalım bir madde bağımlılığında eğer talep var ise arz da var olmaya devam edecektir. Biz talebi önlemeliyiz ve bunu da ancak eğitim ile yapabiliriz. Tedavi maliyetleri eğitim maliyetinin çok çok üzerinde yer almaktadır. Eğitim için bir birim harcanacaksa tedavi için 20 birim harcanması gerekir. Öncelik olan kişiyi kullandıktan sonra iyileştirmek değil, kişinin hiç kullanmamasını sağlamaktır. Talebi önlemeye de sigara, esrar, alkol ile başlamalıyız. Esrarın bir üst maddeye (daha ağır maddelere) geçiş köprüsü olduğu kesindir. Hayvan deneylerinde esrar’daki thc maddesine verilen tepkinin benzerinin morfin gibi uyuşturuculara geçilince verilen tepkinin bir zemini olduğu kanıtlandı;ama aynı şey nikotin için de geçerli ve alkol için de geçerli..Onlar da bir geçiş maddesi olarak hem kendileri hem de köprü vazifesi görmeleri dolayısıyla büyük tehlike arz ediyorlar.

“KENDİMİZİ UYUŞTURARAK SORUNLARIMIZI ÇÖZEMEYİZ”

Neticede bağımlılık yapan sinirsel süreçlerin temelinde “tatmin” mekanizması yer alır. Fakat bu mekanizmanın aşırı uyarımla kötüye kullanılması, ayar noktalarını değiştirerek, doğal olmayan dozlarda tatmin arama ve bağımlılık sürecini başlatır. Bunun temel nedeni de, aslında yaşamımızı sürdürmemizi sağlayan ödül-ceza sisteminin dışarıdan suiistimal edilmesidir. Bağımlılığı körükleyen en önemli etken hazdır. İkincisi ise “acıdan kaçınma” dediğimiz olgudur. Kişi sigaranın verdiği ani rahatlama hissini özgürlükle karıştırıyor. Ani rahatlama sağlayan her şey insanı köle eder. Eğer stres varsa orada bir mesaj vardır. O mesajın dinlenmesi gerekir. Stresi susturan her şey bağımlılık yapar ve kendisine köle eder. O stresin mesajını anlayıp davranış değişikliği yapılabilirse stres kalıcı olarak ortadan kalkar. Dopamin var çünkü hayatın devamlılığı için çok gerekli, birileri bu ödül sisteminin en önemli parçasını suiistimal etsin diye değil. Ne kadar yapay yoldan ödüllendirilmeyi seçersek vücut doğal yoldan o kadar az dopamin üretir. Dopamin salınımını yapay yoldan yapan maddeler bizi tembelleştiriyor. Gönüllü olarak kendi beynimizi uyuşturmanın ya da uyarmanın hiçbir havalı yanı yok. Kendimizi gönüllü olarak uyuşturup hayat yarışında gönüllü olarak geri kalacak lükse sahip değiliz. Beynimizi uyuşturmak yerine sorunlarımızın gözünün içine bakmalı ve o an yapılması gereken en doğru şeyi yapmalıyız. Sorunlardan kaçıp bir maddeye sığınmak demek, sorunların artarak devam etmesi demektir. Çözülmesi gereken sıkıntılar ancak sabır ve inatla çözülebiliyor. Başımızda problemler ya da kötü anılar olabilir. Başımıza her ne geldiyse, bununla yüzleşmeli ve ayağa kalkıp yüzümüzü geleceğe dönmeliyiz ki gelecekten gelen fırsatlara sırtımızı çevirmeyelim. Yeteneğimiz ne ise eğer, yeterince iyi olursak mutlaka bu yeteneği işleyecek bir fırsat yakalarız. Bu yüzden hayatımıza yaşamsal değerlerimiz çıkış noktası ile bakmalı ve kendimizi geliştirmeli, inat etmeli, çalışmalı, üretmeli, güçlenmeli, hata yapsak da bu hatadan ders çıkarmalı, öğrenmeli, yardımlaşmalı ve sosyalleşmeliyiz. Bağımlılığın en kritik sebebinin kendimizle ve hayatla olan bağımızı koparmak ile alakalı olduğunu unutmamalıyız dedi.