Gazeteci-yazar/ karikatürist Merhum Hikmet Aksoy’u Ölümünün 5. Yılında özlemle ve rahmetle andık.

Andık ama ne anma…

Kendi adıma utandım, hele Hikmet Abi adına ne söyleyeceğimi bilemiyorum. Gerçi ne hikmetse ölümü dahi her şey isteği doğrultusunda gerçekleşiyor.

Özel sohbetlerimizde konu ölüme geldiğinde beni en enken bir yere gömün der dururdu, ben de kendisine hep sana yakışır bir tören düzenleyerek uğurlamak istiyorum derdim ve bana sitem ederdi. Dedim ya her şey kendi isteği yönünde gerçekleşti.

Ölümü pandemi dönemine rast geldi.

Anma yıldönümleri ise hep garip geçiyor.

Bu yıl da öyle oldu.

Ölüm yıldönümünde mezarı başında tek akrabası Sayın Ali İhsan  Nomer, gazeteci arkadaşlarından ise mazeretleri haricinde ben ve Sayın Sadık Aydın. Birde imam Arkadaşımız Metin Hocam. Allah kendilerinden razı olsun.

Ne garip değil mi?

Sosyal medya hesabımızdan da anma programı için paylaşımda da bulunmuştuk fakat  mezarı başında sadece dört kişiydik. Bunun için kendi adıma utandım.

Ben dâhil Merhum Hikmet Abiyi hiç birimiz tanımadık. Onu tanımak için ne olduğunu görmek için Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin toplantılarına katılmak gerekirdi. Ben şahsen bunu yaşadım. Türkiye’nin önde gelen duayen gazetecilerinin Hikmet Abi önünde ceketlerinin önünü ilikleyerek nasıl saygıyla eğildiklerine şahit oldum. Düşünün eğer bir genel kurulda veya toplantıda Hikmet Aksoy varsa sonuç bildirisini onun haricinde yazması için hiç kimseye yetki verilmeyen bir şahsiyet.

Ülkenin değişik illetinden gelen meslektaşların elini öpmek için ( ki bundan hiçbir zaman memnun olmadığına da şahidim)  nasıl kuyruğa girdiklerine tanık oldum.  Günlük yayınladığı karikatürleri için hiçbir maddi beklentisi olmadan yayınladığı eserleri için kendilerine teşekkür etmek için kuyruğa giren asırlık gazete sahiplerine de şahit oldum.

Hayatı boyunca mütevazılığini hiç yitmeyen ve yaptığı işin ilk gününün heyecanını yaşayan mesleğine olan inancını hiç kaybetmeyen bir değerden bahsediyorum. Ama ne hikmetse kendi yaşadığı bölge ve en yakınları dahi değerini bilmediği birinden söz ediyorum.

Hani hep derler ya “Vefa bir semt adı değildir”

“Vefa” kelime anlamıyla;  Sevgiyi sürdürme, sevgi, dostluk bağlılığına denir. İnsanlar arasında vefasızlığın yaygınlaştığından şikâyet etmek için kullanılan "Vefa”, artık İstanbul’da sadece bir semt adıdır." sözünü duymuşsunuzdur. Biz vefayı ise "bir bağı korumak" için düşünürken,  bazılarında sadece bir semt adı olarak görüldüğünü anlıyorum.

Merhum Hikmet Aksoy, yaşamı boyunca hiç kimseyi kırmadan, üzmeden görevimi layıkıyla yerine getirmiş bir değerimiz. Üzüldüğüm nokta sadece bunca yıldır yaptığı hizmetleri ve verdiği emeklerin karşılığında bir teşekkür edilmemesiydi.

İnsanları kitaplar gibi düşünün. Kapaklarına bakıp aldanmayın. Gerçek değerlerini; onları okumaya başladığınızda anlayabilirsiniz. Kiminin antika değerinde, kiminin de ucuz bir roman olduğunu o zaman anlarsınız. Biz antikalarımızı hep kaybettik ve değerlerini de hiçbir zaman bilemedik/bilemeyeceğiz de.

“Vefalı olmak” kısaca yapılan iyilikleri unutmama ve gerektiğinde karşılığını ödeme anlamına gelir tabi ki anlayana göre...

Ne diyelim “Vefa” birilerine göre bir semt adı, birilerine göre “sevgiyi sürdürme, sevgi, dostluk bağlılığını korumaktır.”

Ne mutlu bunu bilene ve koruyana…