Dolandırıcılık Suçu Nedir?

Basit Dolandırıcılık suçu, failin hileli davranışlarla bir kimseyi aldatması, mağdurun veya başkasının zararına olarak kendisine veya başkasına yarar sağlamasıyla oluşur. Nitelikli dolandırıcılık suçu ise suçun belli dini, sosyal, mesleki, teknolojik araçların veya kamu kurumlarının araç olarak kullanılarak işlenmesidir.

Dolandırıcılık suçunun meydana gelmesi için haksız bir çıkar sağlanması gerekir. Dolandırıcılık suçunun teşebbüs aşamasında kaldığının kabulü için de hazırlık hareketlerinin bitmesi ve haksız çıkar elde etmeye yönelik icra hareketlerine başlanılması gerekir.

Dolandırıcılık Suçunun Şartları

Basit ve nitelikli dolandırıcılık suçu, serbest hareketli bir suç olduğundan birçok farklı hareket tarzıyla işlenebilecek bir suçtur. Ancak tüm hareketlerin ortak altyapısını teşkil eden, dolandırıcılık suçunun şartları olarak nitelenebilecek üç koşul vardır:

Hileli Hareket: Dolandırıcılık suçunun en unsuru fiili işleyen kişi tarafından hileli hareketler icra edilmesidir. Mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak hileli davranışlar fail tarafından sergilenmelidir. Dolandırıcılık suçunu diğer mal varlığı suçlarından ayıran temel özellik, hilenin mağdura zarar vermek için araç olarak kullanılmasıdır. Mağdura her söylenen yalan hile olarak değerlendirilemez, dolandırıcılık suçunun unsuru olan hile, nitelikli bir yalan olup mağdurun yargılama yetisini ortadan kaldıracak ölçüde yoğun ve ustaca sergilenmelidir.

Aldatma: Hileli davranışların mağduru aldatabilecek nitelikte olması gerekir. Her somut olayda hileli hareketin mağduru aldatabilecek boyutta olup olmadığı ayrı ayrı tespit edilmelidir. Hangi hareketin aldatmaya elverişli olduğu somut olaya göre ve mağdurun içinde bulunduğu duruma göre belirlenmelidir. Hilenin, mağduru hataya sürükleyecek nitelikte olması yeterlidir; ortalama bir insanı hataya sürükleyecek nitelikte olması aranmaz. Bu nedenle, davranışın hile teşkil edip etmediği muhataba ve olaya göre değerlendirilmelidir.

Zarar: Dolandırıcılık suçunun vücut bulması için suç teşkil eden fiil nedeniyle bir zarar ortaya çıkmalıdır. Suçun faili, mağdurun veya başkasının zararına, kendisinin veya başkasının yararına haksız bir fayda elde etmelidir. Fiili işleyen kişi, kendisi veya başkası lehine fayda elde etmek için bilerek ve isteyerek hileli hareketler icra etmeli, mağdura verilen zarar ile fiili işleyenin eylemi arasında uygun illiyet bağı mevcut olmalıdır. Dolandırıcılık suçunda zarar, objektif ölçüler dikkate alınarak belirlenecek ekonomik zarardır.

Sadece Yalan Söylemek Hileli Davranışa Girer Mi?

Hile, maddi olmayan yollarla karşısındakini aldatan, hataya düşüren, düzen, dolap, oyun, entrika ve bunun gibi her türlü eylem olarak kabul edilebilir. Bu eylemler bir gösteriş biçiminde olabileceği gibi, gizli davranışlar olarak da ortaya çıkabilir. Gösterişte, fail sahip bulunmadığı imkanlara ve sıfata sahip olduğunu bildirmekte, gizli davranışta ise kendi durum veya sıfatını gizlemektedir. Ancak sadece yalan söylemek, dolandırıcılık suçunun hile unsurunun gerçekleşmesi bakımından yeterli değildir. Kanun koyucu yalanı belirli birtakım şekiller altında yapıldığı ve kamu düzenini bozacak nitelikte bulunduğu hallerde cezalandırmaktadır. Böyle olunca hukuki işlemlerde, sözleşmelerde bir kişi mücerret yalan söyleyerek diğerini aldatmış bulunuyorsa bu basit şekildeki aldatma, dolandırıcılık suçunun oluşumuna yetmeyecektir. Yapılan yalan açıklamaların dolandırıcılık suçunun hileli davranış unsurunu oluşturabilmesi için, bu açıklamaların doğruluğunu kabul ettirebilecek, böylece muhatabın inceleme eğilimini etkisiz bırakabilecek yoğunluk ve güçte olması ve gerektiğinde yalana bir takım dış hareketlerin eklenmiş bulunması gerekir (YCGK- K.2015/1).

Banka Hesabını Kullandıran Sanığın Dolandırıcılık Suçuna İlişkin Hukuki Durumu

Dolandırıcılık suçunun manevi unsuru bakımından incelediğinde, bu suçun ancak kasten işlenebileceği görülmektedir. Kast, failin suçun maddi unsurlarını bilerek ve isteyerek gerçekleştirdiği anlamına gelir. Banka kartlarını dolandırıcılık kastıyla hareket eden üçüncü kişilere kullandıran kişiler, bu eylemleri nedeniyle dolandırıcılık suçunun sanığı haline gelebilmektedirler.

Ancak, Yargıtay’ın istikrar kazanmaya başlayan yeni dönem kararlarında vurgulandığı üzere, hesabını veya kartını, tanışıklık ve güven ilişkisine dayalı olarak kullandıran ve hesaba gelen paradan herhangi bir pay almayan sanık için beraat kararı verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu durumda Yargıtay, ilk derece mahkemesinin mahkûmiyet kararını bozarak önemli bir içtihat/ ilke karar oluşturmuştur.

Son dönemlerde "banka hesabını kullandıran kişilerin" yargılandığı davaların sayısının on binleri bulduğu göz önüne alındığında, bu ilke kararın önemi artmaktadır.

Kararın, "Banka ve Kredi Kurumlarını Aracı Kılmak Suretiyle Dolandırıcılık" konulu yargılamalarda, failin kastı ve suçun maddi unsurlarına ilişkin yapılacak değerlendirmelerde yol gösterici olduğu ve son derece kıymetli bir hukuki dayanak oluşturduğu açıktır. (YARGITAY 11. CEZA D. 04.06.2024 2021/16966E, 2024/7470K)

Sonuç olarak Yargıtay ilke kararında;banka kartını tanışıklık ve güven ilişkisine dayalı olarak kullandıran ve hesaba gelen paradan herhangi bir menfaat temin etmeyen sanık hakkında, suç işleme kastı olmadığına hükmederekberaat kararı verilmesi gerektiğini belirtmiştir. Kararda özellikle vurgulanan husus, sanığın dolandırıcılık kastıyla hareket ettiğine dair somut ve inandırıcı delillerin bulunmaması halinde, sanık hakkında mahkûmiyet değil, beraat kararı verilmesi gerektiğidir.