Anayasa Mahkemesi, Kanun Hükmünde Kararname ile görevlerinden ihraç edilen ve daha sonra iade edilen kamu görevlilerine ilişkin önemli bir karara oy birliğiyle imza attı. AYM'nin Danıştay 5. Dairesi'nin iptal başvurusu üzerine aldığı karar ResmîGazete ‘de yayımlandı.
Karara göre 13/02/2018 tarihli ve 7098 sayısı OHAL KHK'sinin değiştirilerek kabul edilmesine dair kanunun 2. maddesinin 2. fıkrasının 4. cümlesinin Anayasa'ya aykırı olduğuna karar verdi.
İtiraz konusu maddenin "OHAL KHK'siyle doğrudan kamu görevinden çıkarılıp başka bir OHAL KHK'si ile görevine iade edilenlerin kamu görevinden çıkarılmalarından dolayı herhangi bir tazminat talebinde bulunamayacaklarını" hükme bağladığı aktarılan kararda iptal gerekçeleri şöyle açıklandı:
- Kural, OHAL süresini aşacak biçimde uygulanmaya imkân vermektedir. Başka bir ifadeyle kural olağanüstü hâl süresiyle sınırlı bir düzenleme öngörmemektedir. Bu nedenle kurala ilişkin incelemenin Anayasa'nın olağan dönem kuralları yönünden öngördüğü denetim rejimine göre yapılması gerekir.
-Kural kapsamında, göreve iade edilenlerin kamu görevinden çıkarılmalarından dolayı herhangi bir tazminat talebinde bulunamayacaklarının öngörülmesi, devletin kişinin maddi ve manevi varlığına yönelik müdahalelere karşı etkili giderim mekanizması sağlama yükümlülüğüyle bağdaşmamaktadır.
- Anayasa Mahkemesi kararda, Komisyon kararıyla kamu görevine iade edilen kişilerin tedbir süreci nedeniyle maddi ve manevi yönden zarara uğrayabileceklerini ve OHAL kapsamında hukuka aykırı bir şekilde haklarında tedbir uygulanan kişilerin uğrayabilecekleri maddi ya da manevi zararların giderilmesi için gerekli idari ve yargısal yollara başvurma imkânının tanıması gerektiğini vurgulamıştır.
- Ayrıca Anayasa Mahkemesi, kamu makamlarının hukuka aykırı uygulamaları nedeniyle zarara uğradığını iddia eden kişilere dava açma imkânı verilmemesinin, devletin kişinin maddi ve manevi varlığına yönelik müdahalelere karşı etkili giderim mekanizmasını sağlama yükümlülüğüyle bağdaşmadığını ifade ederek cümlenin Anayasa’nın 40. maddesine aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir.
Anayasa Mahkemesinin Aziz Yıldırım Kararı
Anayasa Mahkemesi, Başvurucu Aziz Yıldırım’ın sarf ettiği sözlerin Anayasa’nın 26. maddesiyle güvence altına alınan ifade özgürlüğü kapsamında olduğuna ve hakaret olmadığına karar vermiştir.
- Aziz Yıldırım’ın 18.04.2016 tarihinde yapmış olduğu basın açıklamasında sarf ettiği ifadeler nedeniyle aleyhinde İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyette bulunmuştur. Bu şikâyet üzerine soruşturma başlatılmış ve iddianame düzenlenmiştir. İstanbul Anadolu 37. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonucunda, ‘(..)ya bu kadar geri zekâlılık, bak geri zekâlılık diyorum, ahlaksızlık olmaz ya, koyuyorlar şişeyi alta, çekiyorlar viskiyi yorum yapıyorlar (..)” ifadeleri nedeniyle hakaret suçundan ceza verilmiştir.
- Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmede ise; Kullanılan dil ve üslup muhatabı rahatsız etmeye elverişli olsa dahi demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olan ve toplumun ilerlemesi ve bireyin özgüveni için gerekli temel şartlardan birini teşkil eden ifade özgürlüğünün sadece kabul gören veya zararsız yahut kayıtsızlık içeren bilgiler ya da fikirler için değil aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar için de geçerli olduğu Anayasa Mahkemesince pek çok kez vurgulanmıştır” şeklinde tespite yer verilmiştir. Esasında bu kısım ihlal kararının en önemli kısmını oluşturan ve hakaret suçlarına ilişkin değerlendirmelerde “ifadelerin bağlamdan koparılması” ve “ifadelerin cımbızlanmasının” ceza mahkemelerincesıkça yapılan hatadır.
- Anayasa Mahkemesi'nin Aziz Yıldırım’ın, R.O. hakkındaki iddialarını uydurma olarak nitelendirerek bunu ahlaksızlık olarak tanımlaması ve müştekinin değerlendirmelerini makul bir kişi tarafından yapılamayacak yorumlar olarak gördüğü için "geri zekâlı" ifadesini kullanmasının bu ihlal kararının gerekçesi olduğu söylenebilir.
- Başvurucu Aziz Yıldırım’ın sözleri irdelendiğinde, ‘müştekiye yönelik ifadelerinin doğrudan bir hakaret veya somut bir olgu isnadı niteliğinde olmadığı; daha çok genel bir eleştiri ve değerlendirme olarak yapıldığı ve bu nedenle sözlerin doğrudan sövmek ya da hakaret niteliği taşımadığı’ kabul edilerek başvurucu haklı bulunmuş; hakkında cezayı yaptırıma gerek olmadığına karar vermiştir.